Hazırlık Sırasında Olanlar.(16.07.2019)
Normalde Diyarbakır üzerinden Kastamonu’ya geçecektim. Ancak İstanbul Diyarbakır arası otobüsle 20 saat sürüyor ve uçak fiyatları 400 lira civarındaydı. Kastamonu 130-140 tl arasında değişiyor. Kastamonu merkeze 9 saatte varıyor. Bileti ayarladıktan sonra hazırlığa başladım. Uygun bir sırt çantası aradım. İnternetten bakınca 130-4000 tl arasında değişen ilginç bir kamp çantası skalası vardı. Ya kalitesi uygun değildi, ya planlanan zamanda elimde olmayacaktı. Benzer sebeplerden ötürü elimdeki çantaları kullanmaya karar verdim. Hava durumuna bakınca pek fazla yağmur görünmüyor. Yinede yanıma yağmurluk aldım. Bir tane ceket, 3 tshirt, 2 eşofman altı, bir kaç tane iç çamaşırı,kişisel bakım eşyaları, laptop (kesinlikle tavsiye etmiyorum. Onun yerine bir tablet kullanılabilir.), termos, su şişesi, ilk yardım için biraz kumaş(bandana özellikle çok işe yarıyor. Boyun tutulması için kullanılabilir.)
Sonrasında bağcılarda biraz vakit geçirip, gecesinde de esenlere geçtim.
İlk gün(17.07.2019)
Sabah saat 7 gibi Kastamonu otogarına girdim. Bindiğim firma merkeze kadar gidiyormuş. Ama bazı firmalar İnebolu’ya kadar gidiyor. Daha sonrasında aktarma yaparak İnebolu’ya indim. Asıl aklımda olan Doğanyurt’a geçip ardından İnebolu üzerinden yürüyerek ilerlemekti. İnebolu’da saat başı PTT önünden kalkan “Ağbi” dolmuşları var. Bunlarla Doğanyurt’a geçtim.
İlk İnebolu’ya indiğim zaman oradaki markette, yurtta kaldığım zaman oda arkadaşım Selman’ın yerini sordum(Kendi işlettikleri marketti.). Kendisinin Doğanyurt’ta olduğunu söylediler. Oraya nasıl gideceğimi sorunca birisi eliyle sol tarafa doğru gitmemi söyledi. Yakın demek ki deyip yola çıktım. Aradaki mesafe 32 km’miş.
Sonrasında Doğanyurt’a geçtim. Selman’ı bulmak zor olmadı. Küçük ve sevimli bir ilçe. Beni görünce baya şaşırdı. Deniz kenarında kahve içip geçmişi yad ettik. Ardından bana İnebolu’da kalmamı ve civarı dolaşıp geri dönmemi tavsiye etti. Benim için bu baya iyi bir teklifti. Sonrasında beni otele yerleştirdi. Orada birkaç saat dinlendikten sonra etrafta dolaşmaya başladım. Yakınlarda şapka inkılabının(bu kelime nasıl yazılıyordu.) yapıldığı binayı gördüm. O civarda bazı yazarlar (Orhan Şaik Gökyay, Oğuz Atay) ve bazı Kurtuluş Savaşı savaşı anlarını anlatan heykeller vardı. Görülmesi gereken bir yer.
Biraz alışveriş yapmam gerekiyordu. Biraz atıştırmalık ve nemlendirici kremle kas gevşetici aldım. Hepsi çok işime yaradı sonrasında. Geceyi orada geçirdim.
2.Gün (18.07.2019)
Yola asıl başladığım gün oldu. Bunun sebebi yolculukta aradığım şey düşünmek için kendimle başbaşa kalmaktı. Bu hayat içinde bazı sorunların çözümü olacağını umuyordum. Saat 9 gibi İnegöl’den yola çıktım. Yol üzerinde bazı köylere denk geldim. Yaklaşık 1.5 saat yürüdükten sonra yoldan geçen birisi beni arabasına aldı. Sonrasında beraber Abana’ya kadar geldik. Kendisi LCw için çalışan bir tekstil atölyesine mal götürüyordu. Genel hallerden sohbet ettikten sonra beni yolda bıraktı. Abana meydanında kahve içmek için oturdum.
Kahvemi içerken çocuklardan birisi geldi. Bana üzerini boyadığı taşları sattığını söyledi. Fikir güzeldi. Taşın bir tarafında deniz manzarası, diğer tarafında çim adam çizmiş. O anda yanımdaki keçeli kalemlerle üstünden geçmek istedim. O arada isminin Berat olduğunu öğrendim. İnternet kafe parası çıkarmak için 3 liradan satıyormuş. Biraz onunla oturduktan sonra arkadaşıyla beraber oyun oynamaya gittiler. Orada biraz daha oturduktan sonra sahil üzerinden Abana’dan Türkeli’ne gitmek için tekrar yola çıktım. 2 saat kadar yolda gittim. Sol tarafımda deniz, sağ tarafımda deniz, yanımda çalan bir müzik… Güzel bir yolculuktu. Ardından telefon çekmemeye başladı. Yaklaşık olarak 4-5 tane köy geçmeme rağmen herhangi bir bağlantı yoktu. Yeşilköy’ü geçtikten sonra Kuğu köyünde iyice yorulmuşum. Yolda eğimliydi. Çık çık bitmiyor. Yarım saat kadar orada kestirdim. Uyandıktan sonra kalkması biraz zor oldu. Yürümeye başlayı 4-5 saat olmuştur. Orada yürürken yine yolda birisi beni aldı. Ve beni Sinop Türkeli’ne kadar götürdü. Oradan Sinop merkeze geçecektim. Ancak saat 7 den sonra oraya giden otobüs olmuyormuş. Orada bir otele geçtim. Gün orada bitti.
Burada 2 olay önemli. Birincisi yolda sizi kimse yalnız bırakmıyor. İkincisi ise uzun mesafe yürüyüş genelde çılgınca geliyor. Güzel insanlar her yerde var. Yürümek çok iyi geldi. Çantalar baskı yapmaya başladı. Tekrar yapılabilir.
3.Gün(19.07.2018)
Sabah 9 gibi kalktım. Kendimi toparlamam zor oldu. Yine de oradan çıkıp otogara gittim. Oradan 2 saatlik yolculuk sonrasında Sinop otogara geldim. Merkezin girişinde tarihi bir hapishane var. Yakınındaki camide namazı kıldıktan sonra hapishaneye girdim. Tarihi hapishane daha önceden gemi tershanesiymiş. Osmanlının iki tersanesinden birisi Alanyada diğeri Sinoptaymış. Sonraki zamanlarda Ruslarla olan anlaşmalar sonrasında hapishaneye dönüştürülmüş. Kalenin tasarımında iç kale yapılmış. Bu kaçmayı oldukça zorlaştırmış. Orada kalanlar da hapishaneyi baya abartılı anlatmışlar. Anlatılana göre üstünde kuş bile uçamazmış. Cumhuriyet döneminde uzun süre açık kalmış. Hatta bazı yazarların ve düşünce suçluların bazıları burada kalmış.(en bilineni Sabahattin Ali). Bazı dizi ve filmlere çekim mekanı olmuş(Pardon aklımda kalan yapım). Bir kere görülmesi gereken bir yer. Oradan çıkınca yürüme mesafesinde meydana çıkıyorsunuz. Yakınında Aladdin Camii var. Sembolik olarak tasarlanan bir Selçuklu dönemi yapısı. Enine uzun genel bir cami. Orada bir saat kadar dinlendikten sonra etnografya müzesine girdim. Eski ev yaşamına dair çeşitli temalar vardı. Eski eşyalar, aletler, silahları görmek mümkün. Sonraki durak sinop kalesi arkeoloji müzesiydi. Ancak saat 4’ten sonra kapalıymış. Dışarıdan görüldüğü kadarıyla kale altında roma dönemi(yanlış olabilir) yapı ortaya çıkartıyorlardı. Yakınında bir türbe daha var.
Oradan ayrılınca deniz kenarına gittim. Hava çok iyiydi. Sahil kenarında vapura gezisi yaptım. Haritadan bakınca Sinop merkez yarımada şeklinde görünüyor. Yarısına kadar çevreyi gösterip geriye döndü. Etrafta bazı satıcılar vardı. Sonradan itfaiye durağına doğru gittim. Dolmuşlar burada belli saatlerde çıkıyor. Otogara geri dönüp oradan saat 9 Samsun arabasına bindim. Yolda giderken çevirmeye kaldık. Kimlikler alındı. Geri dağıtıldığında birisinin kimliği ortaya çıkmadı. Bir süre şikayetçi olduktan sonra Samsun’a geldik. Bu şehre daha önce gelmememe rağmen baya hırpalayan bir şehir oldu. Yolda ve birazda otogara inince ağladım. Toparlandıktan sonra bir otobüse binip Cumhuriyet meydanına indim. Orada bir otel buldum. Geceyi orada geçirdim.
4.Gün (20.07.2019)
Saat 11 gibi kalktım. Dışarı çıktığımda saat 12 gibi olmuştu. İlk aradığım yer, babamın tavsiye ettiği yer olan Seyit Kutbuddin türbesi oldu. Burada çok ilginç bir durum oldu. Çarşının yakınındaki türbeden çarşı esnafının haberi yoktu! Türbe yakınlardaki bir mezarlığın içindeydi. Neyse ki mezarlığın yerini biliyorlardı. Seyit Kutbuddin türbesine baktığımda kendisinin Abdulkadir Geylani’nin torunu olduğunu öğrendim.
Kendi kendime şunu düşündüm. Acaba yaşadığım şehirlerde hangi kültürel mirasları bilmiyorum. Bu mirasları bilmemek hepimizin kendi utancıdır. Bunları bilmemekle kalsak yine iyi. Başka kültürler bizi kendi etkisi almaya sürekli devam ediyor. Eğer vaktim olursa detaylı bir rehberi incelemek istiyorum.
Türbeden çıktıktan sonra yakındaki müzelere baktım. En yakında Samsun halk müzesi vardı. Kültür turizmi açısından Samsun’un tarihini iyi tanıtan bir müzeydi. İçerisinde Samsun tarihine dair geniş bir birikim vardı. Özellikle yakın tarihte Samsun sürekli göç alıp veren dinamik bir şehir olduğunu görüyoruz. Bundan sonrasında şehir çeşitli sanayi ve tarım faaliyetlerinde sürekli ilerleyerek 1993’te büyükşehir olmuş. Duyduğuma göre çevredeki en büyük şehir Samsun muş.
Oradan çıktığımda etnografya ve arkeoloji müzesine gidecektim. Ancak tadilatta olduğu için gidemedim. Cumhuriyet meydanında Gazi müzesine girdim. Burada Kemal Atatürk’ün eşyaları ve bazı anların heykellerini görünüyor. Maddeten bir insanın günlük yaşamına şahit olduğum bir müzeydi. Ayakkabıları düzgündü. Kullandığı ekipmanlar nasıl bir donanımı olduğunu anlatıyordu. Yazdığı metinlerde kullandığı el yazısı, kelimelerinin seçimi, hitabet tarzı hakkında fikir veriyor. Okuduğu bazı kitapları da aralarında görmek mümkün. Orada “Büyük Adamlar”(ismi yanlış hatırlıyor olabilirim.) serisinde okuduğu insanlar gerçekten büyük insanlar. Her noktada olmasa da empati yapmak mümkün.
Sonraki durak panoramik müze oldu. Burada 6 tane perdeye yansıtılan, Türk tarihini anlatan bir video gösteriliyor. Yaklaşık 45 dakika süren videodan sonra rehber bizi Atatürk’ün Samsun’a çıktığı anı gösteren bir yağlı boya tablosu gösterdi. Tablonun önünde de bazı asker heykelleri vardı. Rehberin dediğine göre yağlı boya Türkiye’deki en büyük yağlı boya tablosuydu.(300 m^2). Heykellerin yapımında da Hollywood tekniği kullanılarak yapılmış. Tablodan sonra bir pasta yarışması için yapılan çeşitli tasarımları gördük. Genelde Kurtuluş Savaşı teması kullanılarak hazırlanan pastalar çok detaylı tasarlanmışlardı.
Oradan çıktıktan sonra tramvayla belediye önü durağına geçtim. Yakınında bandırma vapuru müzesi vardı. Bandırma vapuru ve bazı askeri araçların olduğu açık hava müzesiydi. Bir süre vapuru izledikten sonra yakındaki avmye geçip önceki günlerde ne yaptığımı yazdım. Aklımda İskilip’e gitmek vardı. Şapka kanunun yapıldığı yeri gördükten sonra aynı sebepten idam edilen İskilipli Atıf hocayı görmek fena fikir değil gibiydi. Ama Samsun’un altında Çorum olduğunu görünce Çorum’a geçmeye karar verdim. Saat geç olmuştu. O geceyi orada bir pansiyonda geçirdim.
5.Gün(21.07.2019)
Samsundan saat 13.00 arabasıyla Çorum arabasına bindim. O arada biraz kitap okudum sonra da başka bir proje için düşündüğüm karalamaları yaptım. Çorum merkezde indiğimde ilk niyetim Çorum müzesine inmekti. Otogarla arasında yarım saatlik mesafe gördüm. Yürürken Ulu Camii ve birkaç farklı isimde olan mekanların tabelalarını gördüm.
Müzeye vardığımda girişte büyük bir bahçe ve içerisinde çatıyla üstü kapatılmış çeşitli taşlar vardı. Lahitler, mezar taşları, yazıtlar, çömlekler vardı. Bunların arasında mezar olarak kullanılan çömlekler dikkatimi çekti. Çeşitli kazılarda ortaya çıkartılan çeşitli eşyalar…
İçeriye girdiğim bina eski Alman binalarına benziyordu. Büyük pencereler ve diğer benzeri özellikleri kendisini belli ediyordu.
Müze girişinde eşyaları bırakabildiğin saklama dolaplarına çantalarımı koyduktan sonra sol taraftan ziyarete başladım. İlk girişte kullanılan bazı eşyalar vardı. Taş ve topraktan yapılmış çeşitli eşyalar. Çömlekler, çeşitli kaplar, balta ve mızrak uçları vardı. En ilgimi çeken ise kulak tıkacı olmasıydı. O zamanlar insanlar hangi seslerden rahatsız oluyordu ki. Bunların dışında çeşitli tanrılara ait heykeller ve heykelcikler vardı. At arabaları, taş matkaplar vardı.
Bir üst kata çıkınca yazılı metinler görmeye başlıyorsunuz. Bazı tapular, mühürler ve daha sembolik işler. Ellerindeki bakır kalemlerle yazıyı yazıp(başka bir malzeme de olabilir yanlış olmasın) metnin ortasına mühür basılıyordu. Okumak tabi çok yaygın olmayan bir yetenek. Hatta kralların bile okuma bilmediği söyleniyor. Krala iletilen metnin altına ‘sesli okunacak’ gibi bir ibare konuluyor.
Üst katlarda Roma ve Bizans dönemlerine ait eserler var. Burada kullanılan malzemelerde metal kullanımı daha fazla . Yine de benzeri yaşamlar halen devam ediyor. Teknolojinin gelişmesi bazı değerleri değiştirse de diğer taraftan halen benzer. Bunları görmek aslında köklerimizin olduğunu bildirmesi açısından güzel bir tecrübe oldu.
Müzeden çıkarken oradaki hediyelik eşyalar satan mağazaya uğradım. Çeşitli baskılı hediyelik eşya varken içlerinde belki en değişik olanı oğlak derisi kaplamalı parşömen defterdi. Çıkarken gidebileceğim yerleri sordum. Alacahöyük ve Hattuşaş’tan bahsettiler. Otogardan geçiş yapabilirdim. İkindi vaktiydi. Başta Ulu Cami’yi görmek istedim. Yürüyerek yaklaşık 45 dakika olıyor. Cami Selçuklu dönemine aitmiş. 2. Murat döneminde olan deprem sonrasında Mimar Sinan tarafından tadilatı yapılmış güzel bir camiydi. Kimsenin burayı miras olarak göstermemiş olması tuhaf.
Camide otururken bundan sonra nereye gideceğimi düşündüm. Bir yandan enerjiktim diğer taraftan yorgundum. 2 haftada 8 şehir değiştirmişim. Geziyi burada bitirmeye karar verdim. Yolda yaşadığım güzel tecrübeler oldu. İlerleyen zamanlarda tekrar benzeri bir yolculuğa çıkacak olursam artık daha donanımlı olarak yola çıkacağıma inanıyorum.
En çok sorulan soru tek başına yola çıkmanın zor olacağı konusundaydı. İnsan yeterli donanıma sahip olursa kendine yeter düşüncesindeyim. Tabi ki 2. veya 3. Kişinin olması yolda bir çok açıdan kolaylık sağlardı. Ama zaten bu sıkıntıları çekmek istediğim için böyle bir yolculuğa çıktım. Gittiğim bütün şehirlerde tanıdık birilerinin anlatımı olduğu için gittim. Buda içimi bir nebze daha rahatlattı aslında. En güzel yolculuktu.
Comments